db_mysqli.php:fetch_array: 10tr:gonderilen parametre mysqli_result olmasi gerekirken False.
tikirdat:(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:911:run_hooks)->(class_plugins.php:142:thankyoulike_postbit)->(thankyoulike.php:2190:fetch_array)->

Table 'forums164.tikirdat_g33k_thankyoulike_thankyoulike' doesn't exist

Masumlar Apartmanı: Ah çocuk, ah kadın, ah sevgili... * Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->

HAFTANIN SÖZÜ

"Dünyanın en yoksuI insanı, paradan başka hiçbir şeyi olmayandır." Arthur Schopenhauer


Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Masumlar Apartmanı: Ah çocuk, ah kadın, ah sevgili... *
#1
e800a4ab-d555-4c23-8c0e-692cb65d510a.jpg
[b]Ah çocuk, ah kadın, ah sevgili…
Sözlerin aşkı anımsatsa da
Gülüşünde onulmaz acılar gizli.
[/b]


Yine kalbimle oturduğum bir yazıda sizlerleyiz. Yazmayı en çok bu vakitlerde seviyorum. Tüm kimliklerden arınıp ve tüm kırıklardan ve tüm yarımlardan arınıp duygularla tamamlandığımız, kalbimizden başka hiçbir sesi duymaz olduğumuz ânlarda yazmayı çok seviyorum. Genellikle saklı defterler ve küçük küçük kâğıtlara sığdırmaya çalıştığım bu ânlar kurgusal bir karakterle can bulduğunda bu satırları sizlerle paylaşmama olanak sağlıyor. Ne güzel bir ândır bu!.. Ben bu yazıyı yazarken ay tepede, elim yüreğimde. Göğe bakalım, nasıl olsa güzellikler hep göklerde… Turgut Uyar’a, Haydar Ergülen’e, Sezai Karakoç’a, Şükrü Erbaş’a ve onlara vaktiyle bu satırları yazdıran, adına “sevgi” denen o mucizeye selam ederek gelin başlayalım efendim. ♥

e0ea2675-fffc-4acf-b483-4e7d822c19f6.jpg

Safiye’yi ilk bölümlerde sadece annesinin bir kopyası olarak gördük. Annesinden miras kalan terk edilme korkusu onun da iliklerine işlemişti. Etrafındakileri bir kalıba sokmaya çalışıyordu. Kendini de aynı kalıba koymuştu çünkü o kalıbın içinde her şey onun kontrolü altındaydı. Her şey tanıdıktı, her şey nötrdü. Etrafındakilerin bu kalıbın dışında yeni mutluluklar bulmalarından ve onun bin bir gayretle muhafaza etmeye çalıştığı duvarların dışındaki dünyayı keşfetmelerinden ölesiye korkuyordu. Bir mutsuzluk kapanına kısılı kalmış olduğunu apaçık görüyorduk.

Ama neden?.. Şimdi diyeceksiniz “E az önce sen söyledin, annesini kopyalamış işte. Ondan öğrendiği gibi yaşıyor.” Evet, görünürde öyle ama asıl giz arkada. Bu öğrenme nasıl gerçekleşti ve daha da önemlisi nasıl bu kadar kalıcı olabildi? İnsanların üzerinde bu derece etkili olabilmeniz için çok sağlam bir zaafa ihtiyacınız vardır.  

 İçinde yetiştiği aile ve hayat koşulları tabii ki insanları etkiler ama bu bir yere kadardır, bir yerden sonra kişi yolunu çizer.  Geçmişten gelen bir gölge kiminde az kiminde çok hep vardır ama kişi bir yerden sonra kendi kararlarıyla yol alır.

f3b939e9-5ddd-4d6c-81b7-cf4e4ae10606.jpg

Ama kişi tüm ömrünü bu gölgenin hapsinde geçirmiş ve görünür karakterini bu yönde oturtmuşsa anlarız ki az evvel dediğimiz gibi çok güçlü bir zaafından vurulmuştur. Kendini o kapılar ardına kapatmak için, içinde kıymetini asla kaybetmeyecek çok güçlü bir nedeni vardır. Biz o ayılıp bayıldığımız hikâyeleri, “Olsun olsun” diye sabırsızlandığımız finalleri için değil, o ilk “neden”leri için izleriz. Karakterleri bize anlatan noktalar da hep o başlangıç noktalarıdır.

Bu yüzden ben “geçmişe dönüş”lerle ilerleyen hikâyeleri her daim daha büyük bir keyifle izliyorum. Karakter bize neden böyle bir insan olduğunu kendi anlatmasın yahut biz sadece küçük detaylardan sezmekle yetinmeyelim; bazı şeyleri bizzat görelim, izleyelim, tanık olalım istiyorum.

Ama tabii bu dönüş ânları safi trajedi ânlarıyla kalsaydı biz eksik kalırdık. İlk bölümlerde beni diziye çekmeyen nokta buydu. Yoğun bir baskı görüyorduk sadece. Oysa baskı değildir sizi yıldıran, o baskıya boğun eğmenizdir. Neden boyun eğersiniz? Bir neden lazım değil mi? “Annem çok sert bir kadındı ve beni hiç sevmedi.” Bu; kimseyi sevmemek, sevgiye düşman olmak için geçerli bir neden değildir. Belki bir süre bu duyguları besleyebilirsiniz ama bir gün gelip de biri sizi sevdiğinde, illaki biri sever, görürsünüz ki siz de sevilebiliyormuşsunuz, sevgi denen şey o kadar gaddar ve ulaşılmaz bir şey değilmiş. Bir zaman sonra sizi sevmeyen kişinin anneniz olduğunu anlarsınız ve yaranızı berenizi kucaklar, bir şekilde bir hayat kurarsınız kendinize. O yol aksaya topallaya bir şekil gidilir.

Ama o anne sizi sevmemekle kalmayıp bir de bunu bir nedene dayandırsa, sizi “sevginizin zarar getirdiğine” inandırsa, o zaman işler değişir. Bilirsiniz, felsefede de bu böyledir: Bir düşünceyi ne kadar iyi temellendirirseniz o kadar geçerlidir.

481fb68a-3513-47d0-8fff-c50e2d939750.jpg

[b]Açma pencereni perdeleri çek,[/b]
[b]Mona Rosa seni görmemeliyim.[/b]
[b]Bir bakışın ölmem için yetecek. **[/b]

Safiye’de de biz bunu gördük. Onun zaafı sevgisiydi. Onu o cehennemde sağ tutan bir şeydi bu. Annesinin tüm o korkunç psikolojik şiddetine rağmen yüzündeki gülümsemeye tutunabilmesini sağlayan şey Naci olmuştu. [b]Naci ve onunla birlikte gelen umut… [/b]Onunla tüm bunlardan uzakta yeni ve mutlu bir hayat kurabileceğine dair içinde filizlenen cılız umut ona dayanma gücü veriyor, onu koruyordu.

Annesi onun bu zaafını gördü ve buna oynadı. Evet, Naci Safiye’yi gerçekten de sevmişti ama Safiye’nin sevgisi Naci’ye zarardan başka bir şey getirmeyecek, Naci Safiye’ye umut olmayı bırak Safiye Naci’nin kendi umudunu da öldürecekti. İşte çocukluğundan beri Safiye’nin bilinçaltına işlediklerine son darbeyi böyle vurdu Hasibe Hanım. Safiye’yi Naci’den uzaklaştıramayacak, onun yaşayamadığı mutluluğu kızı gözlerinin önünde yaşayacaktı. O da bunun yerine Safiye’yi Naci’den kaçması gerektiğine inandırdı.

Safiye bu kez gerçekten uğursuz olduğuna inandı. Annesi için değil belki ama Naci için uğursuz olabilirdi, onunla mutluluğa kaçmak isterken onu kendi mutsuzluğuna ortak edebilirdi. Senaristlerden yeni ataklar da bekliyorum, bu şartlarda her şey mümkün ama şu ânki gidişata göre Safiye Naci’yi korumak için onu terk etmiş, sonrasında mektuplardan habersiz Naci’nin hayatına devam ettiğine inandırılarak iyice içine çekilmiş gibi görünüyor. Naci’nin hâlâ hiçbir şeyi algılayamayan hâllerine bakılırsa bu fedakârlığının nedeninin pek de farkında durmuyor. (Şu evlilik olayını da bilâhare konuşacağız. Yüzük çıktığına göre boşanma aşamasında gibi duruyor ama nasıl evlendi bu adam?..)

Son sahnede yavaş yavaş bir şeylerin ayırdına varmaya başladığını, Safiye’nin iyi olmadığını anladığını umuyorum. Özellikle Safiye’nin “Sen benim tanıdığım Naci değilsin.” sözleri Safiye’nin onu hiç sevmemiş olduğunu değil şu ân fazlasıyla kırık olduğunu apaçık gözler önüne seriyor. Naci gibi ince ruhlu birinin hele de bu kadar çok sevdiği bir kalbin acısını duyamaması mümkün olmamalı.

2f965741-38db-491b-8f03-56f5542d7d23.jpg

Tansel Öngel’i çok severim. Naci rolüne de o kadar yakışmış ki… O sakinliği, vakur duruşu, ince ruhuna eşlik eden ince zekâsı… Güzel bakışları… Herkese suskun ama Safiye’ye karşı hiç bitmeyecek kelimeleri…

Ezgi Mola da çok beğendiğim bir oyuncu. Hem komedide hem dramda bu kadar iyi olan isim azdır. Gerçekten de her rolün oyuncusu derler ya, tam öyle. En başından beri Safiye’yi öyle güzel canlandırdı ve o sert duruşun ardındaki kırılganlığı o kadar güzel yansıttı ki Safiye’nin kalbimde kocaman bir yeri var artık. Öyle ki karşımda olsa ve bana “Dokunma! Sakın dokunma bana! Git!” diye haykırsa dahi beni var gücüyle ittirmesine aldırmadan ona sımsıkı sarılırdım. Çok ihtiyacı var buna.

Etrafındaki yalan sevgilerin kahramanları sevgisi uğruna hayatından vazgeçmiş bu kadına sevgiyi bilmez muamelesi yapıyor ya, içim acıyor. Geçen bölüm Neriman’a [b]“Yoksa benim de sev[/b][b]enim var. Hatta senin aklının alamayacağı kadar sevenim var.”[/b] dedi ya, içim bi’ ufak ferahladı orada.

Biliyor musunuz? Hem Safiye’de hem de Naci’de kendimi gördüm. Belki bu yüzden etkiledi bu hikâye beni bu kadar. Safiye gibi dışarıya karşı huysuz ama Naci gibi kelimelere, şiire, anlamların yetmediği yerde duygulara kaçan yarınlar dolu gibi önümde. Bu hikâye yarım kalmış bir öykünün hayallerde tamamlanma çabasını içeriyor ama hepimiz biliyoruz ki bu hikâyeler aramızda geziniyor. Her sabah selam verdiğiniz o sessiz manavda mesela ya da yürürken sokakta çarptığınız, özrünüzü bile dinlemeden el ederek aceleyle yoluna devam eden o kadında; hiç beklemezsiniz etrafınızdaki en çok gülen kişinin kahkahalarının ardında belki de bu hikâyenin bir eşi. Aşk romanlarına yahut filmlere özgü değil, karakterler farklı belki mekânlar da ama hepsinde aynı “[b]buruk[/b]” tat. Bakışlardan belli belirsiz geçen aynı gölgeler, aynı ani gidişler, aynı hiç neden yokken içine çekilmeler…

8a046cc9-7a3f-4577-9f88-c5e58537de4b.jpg

[b]Durmadan harcadığım şu gözlerimi al, kurtar.[/b]
[b]Şu aranıp duran korkak ellerimi tut!..***[/b]

Naci de çok yaralı ama Safiye kadar değil. O yüzden burada toparlayıcı görevinin onun üstlenmesi lazım. Bir ân evvel Safiye’nin durumunu fark etmesi ve küçük hoşluklardan daha özel bir ilgiye ihtiyaç duyduğunu görmesi lazım. O ilk karşılaşmada Safiye’nin yanağından süzülen damlayı, devamlı gitmesini söyleyen sözlerinden ziyade gitme diye haykıran bakışlarındaki özlemi hep beraber gördük. Bu noktadan sonra Safiye’nin onu hâlâ seviyor olduğundan şüphe etmemesi lazım.
Ve tabii bilmiyorsa eğer -ki bilmiyor gibi- Safiye’nin onu korumak için kendini bu hayata hapsettiğini, ondan neden vazgeçtiğini öğrenmesi lazım. Safiye’nin az ve yetersiz sevgiden değil çok sevmekten geri durduğunu bilmesi lazım. Onlar hakkında çok şey yazmak istiyorum. O klarnetler, mektuplar, gençliklerini canlandıran genç yetenekler hakkında nicelerini yazmak istiyorum. Ama bu sefer Safiye gibi benim de birtakım endişelerim bulunduğundan bunlara ve karakter tahliline ağırlık verdiğim bir yazı oldu. Size sözüm olsun tüm o sahneleri dizelerle hemhâl olup konuşacağımız bir yazı daha gelecek. Lütfen sizler de bu çift hakkındaki görüşlerinizi bana yorumlar kısmından yahut Twitter/Instagram mesaj kısmından yazın. Gelecek yazıda onlardan da bahsedelim. Madem gerçek hayatta mutlu sonu görememiş bir çifte kurgusal dünyada yeni bir son yazıyoruz, en güzeli olmasın mı?

2f964621-343e-49c0-ae06-13d50923da82.jpg
"Bak Safiye bak sen yokken bu kuş vardı, ben hep onunla dertleşiyordum. Tanışın diye çağırdım."

İki haftadır çeşitli aralıklarla sürdürdüğüm bu yazıyı artık sizlerden daha fazla sakınmamak adına [b]“Devamı gelecek…”[/b] şeklinde burada noktalıyorum efendim. Eğer sen yaz biz okuruz pericim diyen güzel insanlar da olursa eğer vaktim nefesim yettikçe bölüm yorumlarını da yazmaya niyetliyim efendim.

Öyleyse bir dahaki yazıya kadar benim de Naci Hoca gibi size bir ödevim olsun. Gelin biz de bu süreçte bizi bugünkü olduğumuz kişi hâline getiren o “[b]ilk neden[/b]”i düşünelim. Hiç tanımadığınız biriyle paylaşmak iyi gelirse yorumlar da mesaj kutum da hikâyelerinizi dinlemek için sonuna kadar açık efendim, söylememe dahi gerek yok ama yine söyleyeyim istedim. :)

Epeydir bu tür bir yazı yazmamış olduğum için satırlarım karışmış olabilir. Sürç-ü lisan ettiysek affola. Evlerinizde, sevdiklerinizle, sağlıkla ve aşkla kalın efendim.

Sevgiyle…
Periniz

“Ne mi yapacağım bundan sonra?
Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce.
Şiir yazmayacağım bir süre,
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye.
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim.
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim.
Falcı kadınlara inanmayacağım artık.
Trafik polislerine adres sormayacağım,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye….

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..


[b]Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım
[/b].[b]” ****[/b]


*Söylence/Şiir/Haydar Ergülen
**Mona Roza/Şiir/Sezai Karakoç
***Göğe Bakma Durağı/Şiir/Turgut Uyar
****Senin Korkularını Benim İnceliğimi/Şiir/Şükrü Erbaş

yazan: tvpersi_
kaynak: ranini.tv
82688081_3749748_4241322423441.gif
Ara
Cevapla
Teşekkür verenler:


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping