12-23-2020, 03:08 AM
Aşk işte ne dili vardır ne de ülkesi. Ne birazı var ne de çoğu. Kısacası ya bütün varlığıyla vardır bir ilişkide ya da hiç yoktur. Aşkın dili yoktur. Kelimelere ihtiyaç duymaz. İki kişi aynı hissettiğinde, gönül gözleriyle baktıklarında hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar birbirlerini hissederler. Hissederek anlaşmak, birbirini anlayabilmektir aşk. Tek bir bakış, ağızdan çıkan bir kelimeyle ya da yüzde oluşan küçük bir gülümseme bile yeterlidir anlaşmak için. Kimse yanında değilken birine destek olmak, en karanlık anlarda bir ışık ve bir nefes olabilmektir. Birçok duyguyu içinde barındırır aşk. Eda ve Serkan aşkın bütün duygularını beraber yaşadılar, hala da deneyimliyorlar. Önlerine çıkan bütün engellere, üçüncü kişilere rağmen birbirlerinin yanındalar. Geçen hafta aşk için değişmek, aşk ile değişmek nasıl olur onu gösterdiler. Bu hafta da aşkta güvenin önemine tanıklık ettik. Güven diye adlandırdığımız duygu hem en zor kurulup hem de en kolay yok olanı. Birçok değişim geçiren Serkan için en zoru da birine koşulsuz güvenebilmek oldu Eda ile tanışana kadar. Kuşku duymadan, korkmadan, gözü kapalı kendini birine emanet edebilmek. Bakalım bu duygu Eda ve Serkan’ı nasıl etkileyecek?
Duygusuz olmayı, daha doğrusu duygusu yokmuş gibi davranmayı ilk olarak öğrenmiş Serkan. Ailesi onu yalnız bıraktığında güçlü durmak için bazı duvarların içerisine almış kendini. Hislerini paylaşmayı güçsüzlük olarak görüp duygularını hiç kimseye açmamış. Bu sebeplerden dolayı hep yalnız kalmış. Ama şimdi bakıyoruz ilk bölüm ile arasındaki farklara, Eda için hissettiklerini bir bir anlatıyor. Kıskandığını, ona olan aşkını bütün dünyaya haykırıyor adeta. Şirketin başarısının ekip arasındaki güvene dayandığını her cümlesinde söyleyip bir iş geldiğinde bütün yükü kendi omuzlamıyor. Güvenmek için küçük küçük adımlar atıyor hayata karşı.
Bölüm nasıl geçti? Biraz ekşi tadındaydı bu bölüm. Acı, tatlı, tuzlu ve ekşi gibi elementleri barındıran hayatta her türlü farklı duygu ile karşılaşırız. Eda ve Serkan’ın bulunduğu her sahne tatlı olmadığı, her tartışmaları da acı tadında değil. Güvenin ilişkide önemini, kıskançlığın nasıl bir etken olduğunu ve Serkan’ın dilinden aşkı hissettik. Serkan için aşk gözlerde kaybolmak demekti. Eda’nın ağzından çıkan bir kelime de bile kalbinin hızlı çarpışıydı. Serkan’ın kelime olmaktan çıkıp iç titreten bir melodiye dönüşmesi demekti. Eda duygularını bu kadar açık yüreklilikle dile getiremese de hissettiklerini Serkan’a karşı olan her davranışında, ona doğru olan her bakışında bunu anlatıyor. Ama keşke kıskançlıkları ya da kaçışları bırakıp Serkan ile el ele savaşsalar, bu şekilde ayrı cephelerde değil.
Babaannenin hikâyeye gelişiyle yeni bir dönem başladı dizide. Daha fazla dram, daha fazla gözyaşı izleyeceğiz. Fırtına öncesi sessizlik gibi adeta bir geçiş dönemiydi bu bölüm. Kafamda düşündüğüm babaanneyi şöyle canlandırıyordum ben: “Hayata karşı kızgın ama sebepleri var. Açık görüşlü, evet Serkan ve Eda’ya çok büyük acılar yaşatacak. Ama canı istediği için ya da sıkıldığı için değil, açıklanabilir sebepleri var. Doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilen, adaletli ve de güçlü biri.” Ta ki yayınlanan fragmana kadar… Hikâyede eksik olan şey kötü bir karakterdi, sebepleri ve belirli amaçları olan. Bu yolda da hiçbir şeyden korkusu olmayan birine. Belki geçmişte yaptığı hatalardan pişman, ama Eda’ya kol kanat açmak isteyen birine. En önemlisi de adaletli ve de doğruları söyleyen birine. Ama görüyoruz ki babaanne Balca fanı olmuş, onu destekliyor. Yıllardır görmediği torununun hayatına müdahale etmeye çalışıyor. Umarım Balca karakterine destek olmaz, onun Eda’ya yaptığı ve yapacağı saygısızlıkları biraz da olsa fark eder. Umarım bölüm sonunda yine yanıldığım gibi gelecek hafta yine yanılırım.
Dizi ile ilgili bazı notlar bırakırsam;
* Her konuda gözü açık, aşırı zeki ve insaf sarrafı olan sayın Serkan Bolat, Balca’nın niyetlerini nasıl anlayamaz? Umarım Eda’yı kıskandırmak için yapıyordur diyeceğim fakat Eda olmadığı zamanlarda da gayet yakın davrandı. Bir an önce Balca’ya karşı robot Serkan’a mı dönse. ^^)
* Babaannenin geldiği gibi Pırıl’ın babasını da gördük bu bölüm. Aralarının çok soğuk olduğu anlaşılan Pırıl’ın babası diziye bakalım nasıl sorunlar açacak ileride?
* Son olarak bölüm sonunu kim yazdıysa ellerine sağlık der, teşekkürü borç bilirim. Bize Eda zeki ve farkındalığı yüksek olan biri gibi tanıtıldı, eğer şirket ihaleyi Balca yüzünden kaybetseydi tanıdığımız Eda’yı kaybetmiş olurduk.
Dizide iki tane çok büyük bir gerçek var. Birincisi Hande Erçel ve Kerem Bürsin arasındaki inkâr edilemeyen uyum, ikincisi ise ekibin ve oyuncuların birbirleri arasındaki enerji ve dayanışma. Ekipte öyle bir cevher var ki biraz izin verilse uzun bir süre ışıldamaya devam edecekler gibi. Üçüncü kişiler daha fazla eklenmeden umarım bu ışık parlamaya devam eder ve bizde onlara tanıklık etmeye devam ederiz. Yine ve yine yazımı okuyan herkese çok teşekkür ederim, bu zorlu zamanlarda her hafta diziyi izlememizi sağlayan herkesin eline ve emeğine sağlık. İçinizdeki umut ışığını hiçbir zaman kaybetmemeniz dileğiyle hoş kalın, hoşça kalın!
Yazan:Buğçe Büyüksönmez
kaynak: ranini.tv
