db_mysqli.php:fetch_array: 10tr:gonderilen parametre mysqli_result olmasi gerekirken False.
tikirdat:(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:911:run_hooks)->(class_plugins.php:142:thankyoulike_postbit)->(thankyoulike.php:2190:fetch_array)->

Table 'forums164.tikirdat_g33k_thankyoulike_thankyoulike' doesn't exist

Sen Çal Kapımı: "Bana Hoşça Kal Dedirtme..." Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->

HAFTANIN SÖZÜ

"Dünyanın en yoksuI insanı, paradan başka hiçbir şeyi olmayandır." Arthur Schopenhauer


Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Sen Çal Kapımı: "Bana Hoşça Kal Dedirtme..."
#1
dcb43946-cd16-409e-9682-6a0270b58137.jpg
İçimizde derin bir “Oh…” la kapattık bu bölümü. Geç kalınmışlıklar, Engin’in Ceren’e söylediği gibi artık bir anlamı kalmayınca dilenen özürler, kaçırılan duraklar, hoşça kalamamalar… Bunların korku bulutu sarmış hâlde geçen bir bölüm. Gerçi biz fragmandan sebep biliyorduk mutluluğu sıyırmaya ramak kala itirafın yetişeceğini, bilmesek kim bilir daha nasıl fena izlerdik? Fragmandaki sahnenin son sahne olmamasını dilemiştim (evet biraz sabırsız bir insanım ^^) ama gelecek hafta yayımlanacak bölümün dolu dolu olduğunu görünce hadi bi’ affettim sanki… Bölüm boyu kıvrandık ama nihayet muradımıza erdik. Taksici “abimizin” hanımefendi git demeden gitmem çıkışına buradan sevgiler gönderirken buyurunuz bölüme geçelim.

72c87969-e63f-4556-b1e0-a123c0f27c19.jpg

Selin’in yaptığı konuşmadan sonra tahmin ettiğimiz gibi Ferit geldi. Eda, Ferit’in geldiğini belli ederek onları kurtardı, hatta onlara zaman tanımak için Ferit’i kahve yapmaya bile götürdü. İşte böyle bir şey sevmek. Ne kadar canının yanacağını bilsen de o iyi olsun diye çabalamak, bazen kendini görmezden gelmek, hatta bazen öncelik sıralamasında eksilere kadar bile düşebiliyor insan. Kulağa sağlıklı gelmiyor ama böyle işte. Serkan görünürde Selin’e sessiz kaldı. Ama aslında Eda’nın kahveyi uzatan elini tutarak Selin’e attığı bakışla yeterli cevabı vermişti. Ben Selin olsaydım o hareketten sonra mesajı alır ve oradan giderdim. Duygularını dile getirememekle belli edememek aynı şey değil. En duygusuz duran insan bile arada verdiği ufak tefek kaçaklarla duygularını belli eder aslında. Bazen bir bakış, bazen ufak bir jest, bazen son kelimeye geldiğinde akışı değişen bi’ cümle… Aynen Eda’nın bıraktığı son fal gibi “gözleriyle değil yüreğiyle bakan” biri görebilir bunu. Eda gördü.

Serkan’ın hareketlerinin arasındaki küçük kaçakları, bakışlarında ona yöneldiğinde değişen ışıltıyı fark etti. Tam Serkan’ın veremediği mücadeleyi o verecek derken ufak bir yanlış anlamayla kaybettik o topu. Hayır yani Eda’cım ben o “İki kişilik” lafını ilk duyduğumda Serkan ve sen olan iki kişi gibi algılamıştım, sen neden kurcaladın ki orayı? Ama neyse ki artık Serkan’ın dimdirekt söylenmeden bazı şeylerin kafasına dank etmeyeceğini biliyorsun ki giderken yine o hayat dersini vermeden gidemedin: [b]“Birini hayatında istiyorsan ona işler teklif etmek yerine çok basit bir şey yapabilirsin. Gitme, dersin Serkan.”[/b]

Evet, Serkan gitmek isteyen birine gitme demek pek bana göre değil minvalinde konuşuyor ama aslında burada kastettiği şey direkt bir cümle bir kelime olarak “Gitme.” diyemiyor. Oysa bakışları konuşuyor, cümle aralarında yarı alaylı gibi göstermeye çabaladığı ifadelerle adeta haykırıyor gitme diye. Yahu “Ben seni görmek için bir neden bulurum.” diyor adam ve bunun için Hekimbaşı Gülü’nün hikâyesine götürüyor onu. Bundan da anlaşılmayacaksa yani?.. Kalbini açmayı bilmeyen insanlar biri gelsin onun sesini kendisi duysun isterler. E akıllı saat de iyi bi’ yöntem sanki ha Serkan, bozuk deyip çıkarmasa mıydın onu acep? ^^

14e955e8-5691-4ef3-9929-760e5bb1dc95.jpg
Robotların da bi' kalbi var Eda. Misal benimkinde sen varsın ♥

Bu bölüm Serkan karakterinin geçmişine giderek onu biraz daha yakından tanıdık, davranışlarını temellendirme adına iyi bir hamle oldu. İnsanlara güvenememe sebebini abisinin ölümünden iki hafta sonra annesinin kendini toparlayamaması üzerine yurt dışına yatılı okula gönderilmesi ve orada yapayalnız bırakılması olduğunu gördük. Hiç “kimse”nizin olmadığı bir yerde kendinize güvenmekten başka çareniz kalmıyor bazen, hele de size aksini öğreten kimse olmadıysa… Bu bölüm Aydan Hanım Eda’ya Serkan güvendiği biriyle olmalı dedi. Serkan’ın o hayatta gerçek mânâda güvendiği tek kişiyle karşı karşıya oturduğunun farkında değildi. Eda “Çok naziksiniz.” dedi ona, oysa nezaket tatlı dilden güler yüzden ibaret bir şey değil. Nezaket en başta kendi doğrularını ve kendi “uygun”larını karşı tarafa dayatmamaktır. Her insanın kendi doğruları ve kendi uygun bulduğu tarzda yaşama hakkı var. Kendi inançlarının tek ve mutlak doğru olduğunu düşünmek ne kadar büyük bir egoistlikse, bir başkasının hayatında -ki bu evladı bile olsa- söz hakkı olduğunu sanmak da o kadar büyük bir acımasızlık benim gözümde.

Henüz anlamlandıramadığım bir husus Alptekin Bey’in tavrı. Serkan’ın ona karşı tavırlı olmasını anlayabiliyorum, hadi yavrum güzel yavrum diye diye göndermiş olsa da küçük Serkan’ın tüm yalvarmalarına kulak tıkayan o. Ama Alptekin Bey Serkan’ın dönüşünden sonra bunca zaman kendini affettirmeye çalışmak yerine neden sadece ona her sene Selin aracılığıyla bir Küçük Prens hediye etmekle yetindi? Yani gerçekten Eda gelip de onları sarsmasaydı hiçbir şey yapmadan böyle yaşayıp gidecek miydi bu Bolat ailesi? Hayret ediyor insan. Aydan Hanım kendini toparlayabildiği kadarıyla Serkan’a tutunmaya çalışmış, Serkan da ona hâlâ tam anlamıyla kendini bırakamasa da en azından affetmeyi seçmiş. Ama Alptekin Bey’de Eda gelene kadar bi’ tık olmamış. Bundan sonra da kolay olmayacak. Serkan haklı. Bunca şey yaşanmışken öyle hiçbir şey olmamış gibi kahve yanı bir iki cümleyle baba-oğul ilişkisine dönemezler. Gerçek ve büyük adımlar gerekiyor.

54606209-b7b9-48c6-906c-65adcd0166b7.jpg
Buraya bayılan bi' tek ben değilim herhalde? ^^

Görünen o ki Eda’nın anne babasının ölümüne Alptekin Bolat neden olmuş. Ben açıkçası bu durumun Eda gibi bir karakterde “Ailemin ölümüne neden olan birinin oğluyla birlikte olamam. Bu anne babamın anısına haksızlık olur.” tarzı bir yaklaşıma neden olacağını düşünmüyorum. Ki on bir bölüm boyunca bize çizilen karaktere göre eğer böyle bir yola girilirse bu tutarsız bir hareket olur. Sonuçta bu olay yaşandığında Serkan da Eda gibi çocukmuş, babasının hatasının bedelini ona ödetmek anlamsız olur. Serkan’ın bu durumu Eda’dan önce öğrenip Eda’ya karşı suçlu hissetme ihtimali de var tabii. Ama bu işin sonunda asıl olay Eda’nın halasında kopar. Serkan’dan sonra bu olayı en zor hazmedebilecek kişi o. Çünkü Serkan’ın ona gösterdiği yüzünde samimi olduğunu, bu anlaşmanın sadece “sözde bir anlaşma” olarak kaldığını bilmiyor. Eda’yla Serkan’ın bu oyunu gerçekte kurallarla değil kalplerinin sesiyle oynadıklarını bilmiyor. O ikna olana kadar biraz zorlanırız, sonra bu durum bizi fazla sarsmaz gibi geliyor bana. Çünkü Serkan bu olayı öğrendiği zaman babasını affetmek, Eda’yla ailesinin arasında kalmak yerine direkt onlara cephe alacak bir karakter. Bakın bunlar birer tahmin değil. Bize tanıtılan karakterlerde tutarlılık sağlanacaksa eğer yapılacak şeyler bunlar.

Karakterlerde benim en çok önemsediğim nokta tutarlılıktır, tabii ki karakterler süreç içinde gelişim gösterebilir ama bu gelişimi aşama aşama görebilmemiz ve nedenleriyle kavrayabilmemiz lazım. Bu bağlamda Serkan ve Aydan karakterlerinin gelişimi bu zamana kadar çok iyi işlendi. Dilerim bundan sonra da bu çizgi korunur. Eda karakterinde çok ciddi bir değişim görmedik, zaten sevgi dolu şefkatli bir karakterdi. Sadece bunları Serkan’a göstermiyordu, zamanla o da kapılarını açmış oldu. Tabii onun da Serkan’dan “kaptığı” birkaç ufak şey var. Artık ayakları yere daha sağlam basıyor. Ama kalbiyle mantığı arasındaki dengeyi de güzel kurdu Eda. Mantığına hapsolarak hayat enerjisini kaybetmiyor. Hâlâ kalbiyle yaşıyor. Bu çok güzel bir şey.

2d7c929d-9dfc-408d-a9fd-b746473387da.jpg

Bu bölümde en sevdiğiniz sahne hangisiydi diye soracak olursanız ki düzenli okurlarım zaten tahmin etmiştir Serkan’ın hasta olduğu gece Eda’nın şefkatli aşkı yine bu perinizi büyüledi arkadaşlar. Zaten belki bininci defa söylüyorum sevginin en sevdiğim hâli “kıyamama” hâlidir. Şefkattir, özendir; sarıp sarmalamaktır, iyi gelmektir… Eda’nın Serkan’ın sayıklamalarıyla ona nasıl iyi geleceğini şaşırıp sımsıkı sarılmayı seçmesi, onu varlığıyla sakinleştirmesi, saçlarını okşayıp öpmesi… Bana âşkın ne olduğunu sorsanız bir bunu, bir de Eda’nın sırf Serkan için gururunu ve kalbini ayaklar altına alarak Selin’e yaptığı konuşmayı gösteririm. Gerçek aşk, O’nun iyi olmasını yanında olmasından daha üstün tutan bir şeydir. Sahip olma arzusunu aşk diye sunanlardan kaçınız. Şarkı ve kitap fallarına inanınız. ^^

Ayfer Hala’nın ve beraberinde kızların anlaşmayı öğrenmesiyle çarşı pazar iyice bi’ karıştı. Babaanne hikâyeye ufaktan bi’ dahil oldu gibi. Ben daha kötü bir karakter bekliyordum ama telefonda onların iyiliği için endişelenen biri vardı, şaşırdım. Bakalım oradan ne çıkacak? Haftaya yine burada buluşalım.

Sevgiyle, ümitle ve amanın vakalar tavan yaptı mümkünse evlerinizde kalın güzel insanlar.
Periniz. 

yazan: tvperisi_
kaynak: http://www.ranini.tv/ozet/42005/sen-cal-kapimi/sen-cal-kapimi-bana-hosca-kal-dedirtme
82688081_3749748_4241322423441.gif
Ara
Cevapla
Teşekkür verenler:


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping