db_mysqli.php:fetch_array: 10tr:gonderilen parametre mysqli_result olmasi gerekirken False.
tikirdat:(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:911:run_hooks)->(class_plugins.php:142:thankyoulike_postbit)->(thankyoulike.php:2190:fetch_array)->

Table 'forums164.tikirdat_g33k_thankyoulike_thankyoulike' doesn't exist

Sen Çal Kapımı: "Gitme demedin Sirius" Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->

HAFTANIN SÖZÜ

"Dünyanın en yoksuI insanı, paradan başka hiçbir şeyi olmayandır." Arthur Schopenhauer


Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Sen Çal Kapımı: "Gitme demedin Sirius"
#1
baf4dd5c-f4fa-4d82-953e-a852f03c8c35.jpg
Gurur… Malumunuz olduğu üzere artık Münir Baba’nın “Bizim hiçbir şeyimiz yoksa gururumuz var.” dediği noktadan çok uzakta bir ânlamı karşılıyor bugün. Bir zamanlar kişinin güç kaynağıyken şu ân günlük hayatımızda insanlarla olan ilişkilerimizi en çok zorlayan etmenlerden biri kendisi. Olmayan sorunları var eden. Yaşanabilecek nice güzel ânın ihtimalini yok eden şey. Hani bazen düzelmesi imkânsız dediğimiz durumlar olur, bu imkânsızlığı kimseye anlatamaz ama içinizde bi’ yerlerde sizi durduran hissin varlığını güçlü bir biçimde hissedersiniz. Elinizi kolunuzu bağlayan, iki adımlık mesafeyi kilometrelerce uzatan bu şey “gurur”dur işte. Bazı insanlar çok güçlüdür, sırtlarına binen gurur yükünü bir hamlede çeker atar kurtulurlar ve doya doya yaşarlar. Bazılarıysa aksine öyle güçsüzdür ki daha kendileri ayakta duramaz hâldedir, gurur bunların üzerinden kendiliğinden sıyrılır düşer. Biz genelde bu iki seçeneğin arasında gidip geliyoruz sanırım. Arafta bir hayat sürüyoruz. Ne O’na gidebiliyoruz ne de O’ndan gidebiliyoruz. Arada bir yerde sıkışmış kalmışız. Gitme demeye gururumuzun, git demeye kalbimizin müsaade etmediği bir yerde. Sahi, burada nefes alabilen var mı?

Her şeyin bir sınırı var. Bi’ durma noktası var her şeyin. Sizin favoriniz ne bilmiyorum ama hayatta aşmaktan en mutlu olduğum sınır gurur sınırı oluyor benim. O atmayı bir türlü beceremediğim adımı atınca kendimi çok büyük bir savaştan galip çıkmış gibi hissediyorum. Sevgimin yahut özgürce yaşama isteğimin zafer kazandığı o ân gözümde pek çok şey anlam kazanıyor.

293d33ef-cb22-45bc-8a52-4ab802c29046.jpg

Eda ve Serkan için de sabırla (yalan) bekliyorum bu ânı. İkisinden birinin, ki şu durumda haksızbaşı olarak bu atağı Serkan’dan bekliyoruz, artık yırtarım kendimi gururlara sığmam taşarım moduna girmesi gerekiyor bu raddeden sonra. Sert bir kavga ve peşine ürkek bir cümle, duyulmayan ürkek cümle kalabalığı yararak sadece o ortamdan değil hayatından da gidiyor olduğunu bildiği Eda’yı durdurabilmek adına var gücüyle yükselir: ÖZÜR DİLERİM. Buraya kadar her şey mantıklı ve olabilirdir ancak sevgili periniz bununla yetinebilir mi? Nö. Hızla arttırır. Serkan şaşkın kalabalığın bakışları altında Eda’ya doğru ilerler. Eda da Serkan Bolat’ın bu kendinden beklenmeyecek atağı karşısında şaşırmış hâldedir. Serkan bu tereddüt ânını boş geçer mi tabii ki geçmeeez, hemen bir atak daha yapar: “Haklısın. Sana en başında güvenmem, böyle bir şeyi aklıma bile getirmemem gerekirdi. Beni affedebilecek misin?” Âşık ama köküne kadar gururlu kızımız tutar kendini, öyle hemen koyuvermek yoktur, yakışır mı, yakışmaz! Ama yine de sesi yumuşamaktan kendini alamaz: “Asıl sen bu geç kalmış özrünü kabul etmem için bana tek bir neden söyleyebilir misin Serkan Bolat?” Sesi hafif fısıldamaya dönerek her şeyin bir oyun olduğunu hatırlatır kıvamı alır, şaşkınlık doludur. Bayram değil seyran değil, Selin de tav olmuşken bu adam niye herkesin önünde böyle tuhaf davranıyordur. Fısıltı konuşur: “Niye affedeyim ki seni?” Nefesler tutulur. Selin bir yandan (O orada olmazsa asla tadı çıkmaz bakın, kabul etmem) ekip bir yandan herkes heyecanla Serkan’ın cevabını bekliyordur. Beyimiz âdet bozulmasın diye önce tabii ki bir gıcık gıcık sessiz kalır, Eda’nın dudağının kenarında hâyâl kırıklığını gizlemek üzere kondurulmuş alaycı bir gülüş peyda olur. “Ben de öyle düşünmüştüm.” bakışı atarak arkasını dönüp gitmeye niyetlenir. Ve işte o kutlu ân artık gelmiştir; Serkan’ın “varlığıyla hayatını güzelleştiren gerçek kişiyi” kaybetme korkusu, içindeki durdurucu güce galip gelir. Eda’yı elinden tutarak tekrar kendine çeker, gözlerini gözlerine kilitler ve nihayet o kelimeleri esaretinden kurtarır: ÇÜNKÜ SENİ SEVİYORUM.

Bu noktada beyaz ata ihtiyacı olmayan kurtarıcı prensimiz Engin ikiliye bu romans sahnede gereken mahremiyeti sağlayabilmek adına toplanmış kalabalığı sessizce dağıtır, Selin Hanım zaten şok olmuş bir modda olduğu için Pırıl’ın “Hadi canım biz yukarı çıkalım.” diye onu biraz çekiştirmesi yeterli gelir. O yukarıda ağlarsa ağlasındır, periniz bir de ekstra onunla empati kurup üzülmek saçmalığını devam ettirmek istemiyordur. Çiftimize geri döneriz. Eda ilk başta bir kendine gelemese de sonra dağılan kalabalığı fark ederek kendini toparlar. “Serkan, gittiler tamam artık oynamana gerek yok.” Serkan’ın kaşları şaşkınlıkla yukarı kalkarken Eda ona fırsat vermeden devam eder. “Evet, herkesin gözünde nişanlısını hırsızlıkla suçlayan gaddar kişi imajını da düzelttiğine göre sanırım benim de görevim bitti artık. Sana “mantıklı” hayatında başarılar!” Serkan beklemediği bu tepki karşısında şaşalarken Eda hızlı adımlarla ilerleyerek şirketten çıkar. Ve dokuzuncu bölüm sonu…

6df4ee2c-726d-40d9-8e6e-cccb1b13fafa.jpg

ŞAKA. Ben böyle bir yerde bitirir miyim arkadaşlar? Tabii ki bitiririm, maksat gıcıklık olsun ama hadi şimdi iyi tarafıma geldiniz devam ediyoruz. ^^ Eda uzaktan yakından çok daha güzel çekimler yapabileceğimiz bir arka plana sahip olacak kadar yürüdükten sonra Serkan ona yetişir ve onu durdurur: “Eda, ben oyun falan oynamıyorum. Hem bizim sözleşmemiz bitti unuttun mu?” Eda anlamaz bakışlarla bakarken Serkan onu hemen oracıkta bitiveren bir banka oturtur. Ellerini avucunun içine alır, zaten o öyle bakarken Eda da ellerini geri çekemez. [b]“Eda Yıldız, bu beni affetmen için yeterli bir neden mi bilmiyorum ama yine de bil ki ben seninleyken daha iyi bir adam oluyorum. İçimde derinlere gömülmüş bir taraf sadece sen varken ortaya çıkabiliyor. Seninleyken daha çok gülüyorum, yalnız seninleyken duvarlarımı indirmek beni korkutmuyor, sanki seninleyken daha çok yaşıyorum gibi geliyor. Evet ben bir yalan söyledim ama bu başkalarına değil, yalnız sanaydı. Varlığıyla hayatımı güzelleştiren kişi Selin değil, sadece sensin.” ?[/b]

Sizin de içiniz ince ince eridi değil mi? Böyle değilse bile buna yakın bir sahneyi ne zaman izleyebiliriz bilmiyorum, o yüzden bir hayır işi yaparak bu haftaki yorumu içimizi huzura erdirecek bir hâyâl sahnesi üzerine kurmak istedim. Gurur aşkın önünde en büyük engel, kelimelerse aşkın dile gelmesi için ne güzel bir vesile değil mi? Hayatta sevgiden daha değerli bir şey tanımadım, sağlığımla sınandıkça ona daha sıkı sarıldım. Yoruldum sevdim, dinlendim sevdim. Düştüm sevdim, kalktım yine sevdim. Ne zaman sendelesem içimdeki sevgiye dayandım, canımı yakan şeylere hep sevgiyle dayandım. O yüzden biliyorum ki hayat size daha iyi biri olma fırsatı verdiğinde buna sımsıkı sarılmanız gerekiyor. Ona sahip çıkmanız, hatta yeri geldiğinde onun için savaşmanız gerekiyor. Serkan hayata ve kendine karşı duvarlarını Eda’yla aşacak, Pırıl, Engin’le. Kaan’ın da Melek gibi sevgi dolu biriyle bunu yaşama şansı vardı ama bunu kaybetti. Kaybettiği şansı fark edip kapısında sürünecek hâle gelmesini öyle çok istiyorum ki… Sonrasında seçimi Seyfi’ye bırakıyorum. Eğer başını ev işlerinden kaldırıp başka bir hayat isterse buyurunuz Melek, ha yok istemezse Melekçim izninle sahi bir Yeşilçam’a bağlayalım ve Kaan’ı adam edip Serkan’ı huzura erdirelim ha?

2457bf99-e488-4246-a1af-cec9a5806a20.jpg

Seyfi demişken Seyfi karakterine gerçekten bayılıyorum. Alican Aytekin gerçekten çok iyi canlandırıyor. Dizide Eda, Serkan ve Engin’den sonra izlemeyi en çok sevdiğim karakter o. “Siz bakınca ne görüyorum biliyor musunuz? Yalnız bir adam…” sahnesinde ona bayılmayan var mıdır acep? Hem saygılı hem samimi hem de o ince düşünceli hâli… (Evrene stokta varsa ben de bir tane Seyfi istiyorum dileğimi yineleyelim.) Neslihan Yeldan’ın canlandırdığı Aydan karakteriyle ikisi hem duygusal hem de komedi sahnelerinde arada nefes aldırıyorlar. Bu bölüm Alptekin Bey’in nihayet Aydan Hanım’a karşı olan duyarsızlığını bırakarak eve gelmesi ve sonrasında Serkan’ın tarafını gezmesi, gitarın çalındığını ve fotoğrafları fark etmesi ile gidip Serkan’ın aklını başına getirmesi sahneleri çok güzeldi. Devamını dileriz. Yalnız o fotoğrafların ne zaman çekildiğini kaçıran bi’ ben miyim?

Son olarak şu güven meselesine gelirsek eğer hatırlatalım ki güven kanıta ihtiyaç duymadan inanabilmek demektir. Tüm deliller aksini gösterirken onun sözünün şüphe duymamak için yeterli gelebilmesidir. Yani Serkan’ın güvenmek için bir kanıta ihtiyaç duyması olayı baştan saçma oluyor çünkü durum bir kanıtla açıklığa kavuştuğunda ortada güven değil kesin bir sonuç oluyor. Evet, ben de Serkan’ın sonda o dosyayı açmaya ihtiyaç duymayarak Eda’ya ona güvendiğini söylemesini istedim ama beklediğim şey tam olarak böyle değildi. Eda Serkan’a gitmeden yahut gitse bile daha cümleye başlayamadan Serkan onunla konuşabilmeliydi. Kurduğu cümleler ancak o zaman anlam kazanırdı.

300ec66b-993e-4cbf-aed9-b95d6a442eda.jpg
Birileri şirkette esmer yakışıklı yok diyormuş... ^^

Bu bölüm bir erkek kadına öyle bağıramaz temalı mesajları ve Serkan’ın kontrolsüz öfkesinin artık herkes tarafından rahatsız edici bulunduğunun dile getirilmesiyle güzel bir bölümdü. Aydan Hanım’ın Eda’nın Serkan’la birlikte olmasını istememesine rağmen Serkan’ın tavrı konusunda Eda’ya destek olması, Fifi’nin eterli zekice çözümü, Selin’in Serkan’a Ferit’le sadece mantık evliliği yapacağını belirten konuşmasında bile Ferit’i yerici bir ifade kullanmayarak küçültmemesi, Serkan’ın cevabı, Eda’nın sesli olarak sonunu getiremese de kalbine karşı çıkamadığını ağzından kaçırması, buluşma yerlerinde eski ânları hatırlamaları, Serkan’ın Sirius üzerinden Eda’ya kendini anlatması… Bunların hepsi çok hoş detaylardı. Gitme diyeydin iyiydi be Sirius… Gerçi sen sahibine gitme diyeceği kişinin yerini göstererek elinden geleni yaptın ama bizimki hazırcılığa alışmış işte ne yapalım? Zamanla öğrenecek.

kaynak: ranini.tv
82688081_3749748_4241322423441.gif
Ara
Cevapla
Teşekkür verenler:


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping