db_mysqli.php:fetch_array: 10tr:gonderilen parametre mysqli_result olmasi gerekirken False.
tikirdat:(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:911:run_hooks)->(class_plugins.php:142:thankyoulike_postbit)->(thankyoulike.php:2190:fetch_array)->

Table 'forums164.tikirdat_g33k_thankyoulike_thankyoulike' doesn't exist

Pose: Parlak bir başkaldırı ve dayanışma hikayesi Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->

HAFTANIN SÖZÜ

"Dünyanın en yoksuI insanı, paradan başka hiçbir şeyi olmayandır." Arthur Schopenhauer


Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Pose: Parlak bir başkaldırı ve dayanışma hikayesi
#1
c558fcaf-98fe-4413-ba19-bb3912c30d68.jpg
Pose dizisi henüz iki sezon yayınlandı ama etkisi sezon sayısından büyük oldu. Ülkemizde okur yazar kesimden olan Netflix tutkunlarının, batıda da vizyonu genişlerin dikkatini çeken bir dizi oldu. Çığır açan bu kült mizaçtaki dizi, alt kültürü korkusuzca ana akıma taşıyor. Üstelik kimlik politikaları hakkında öğüt vermeye gerek duymadan, tamamen izlenebilir ve akıcı üslupla, insan ruhuna dokunan içtenlik dolu, insancıl hikayelerle yapıyor bunu.

1987 yılının New York’unda başlayan ve kendi ailelerinden dışlanan, marjinalleştirilmiş, ötekileştirilmiş ve tüm bu zorluklara inat cesur yolları seçmiş karakterleri anlatan dizinin en özgün yanı, rol alan oyuncuların gerçek hayatta da transseksüel karakterler olması. Hem siyahi hem transseksüel karakterlerin beyaz yakalı toplumda varoluş mücadeleleri haliyle bitmiyor. Hem Trump Tower’ın simgelediği Amerikan kapitalist düzeninde görünmez kılınmaları, hem hayatlarına sirayet eden AIDS virüsü belası, dertlerine dert eklerken, tüm karakterleri daha güçlü bir bağ ile birleştiriyor. Bu dizide en sevdiğim tavır, vurguların dayanışma üzerine olması, karakterlerdeki optimizm, dozunda mizah ve korumacı aile anlayışı.

NYC’nin balo salonunun parlak ışıkları altında düzenlenen dans yarışmaları ve aile isimleri altında farklı çatılarda yaşayan, seçilmiş bir anne tarafından korunup kollanan genç dans grupları, dizideki rengarenk dünyayı bize 80’li yılların romantik şarkıları eşliğinde izletiyor. İkinci sezonda, 90’lı yıllara geldiğimizde, Madonna’nın Vogue rüzgarının balo salonundaki dansları nasıl etkilediğine şahit oluyoruz. Dizinin en can alıcı kısmı da, bu yer altı hikayelerinin gerçekten yaşanmış bir dönemden ortaya çıkması.

Dizinin parlayan yıldızı elbette Billy Porter. Gerçek hayatta da kostümleriyle dikkatleri üzerine çeken sivri duruşlu Porter, Pose’da balo salonlarının vazgeçilmez ve enerjik MC (sunucu)’si Pray Tell’i canlandırıyor. Sivri dili ama yumuşak kalbiyle herkesin sevgisini ve bazen öfkesini kazanıyor. En yakın dostu Blanca ile Aids üzerinden kurdukları dayanışma, zaman geçtikçe güçleniyor. Blanca’nın iyimserliği, zor bir kişilik olan Elektra’dan kopup kendi dans evini kurması, sokak performansçısı olmak zorunda kalan eşcinsel ve dans tutkunu Damon’u keşfedip koruması altına alması, dizinin sürükleyici kısımlarından.

Damon’un Whitney Houston klasiği “I wanna dance with somebody” şarkısı eşliğinde, New School For Dance için hayatının en önemli performansıymış gibi tutkuyla dans etmesi beni inceden ağlatan bir sahneydi.

Bu devrimci dizide, romantik ve hüzünlü aşk hikâyeleri de var. Gizemli ve parlak karakter Angel’ın seks işçiliği yaparken tanıştığı ve kendisine âşık olan beyaz yakalı Stan Bowes ile bir sahnesi çok vurucu. Sınıfsal farkları, ağlak ve arabesk hislere kaçmadan dozunda vererek yüzümüze vuruyor. Stan, yatakta huzurla uzanırlarken, Angel’a hayattan ne beklediğini soruyor ve Angel, “Kendi evimi istiyorum. Birine bakmak, birinin bana bakması. Ben de her orta sınıf kadını gibi muamele görmek istiyorum.” diye cevap veriyor. Sahne kesiliyor ve hemen ardından kamera bize, Trump Tower’da çalışan beyaz yakalı Stan’i kendi evinde, eşine kavuşurken gösteriyor. Sahne kapanışında Kate Bush’tan Running Up That Hill’in açılış synth’leri çınlıyor. Tüyler gene diken. Angel’ın özlem duyduğu konformist dünya, aynı zamanda Angel’ın dışlanmasına sebep olan düzen.

Siyahi trans kadınların ağzından hayat dersi niteliğinde cümleler dinliyoruz. Tüylerimiz diken diken oluyor. Bir buçuk saatliğine de olsa, dünya düzeninin kinizminden ve alaycılığından uzak, geleceğe ve dostluğa inanç dozu fazla, devrimci romantik bir hikâyenin içinde buluyoruz kendimizi. İkinci sezondaki hastane konserleri ve ağır Aids hastalığı sahneleri, kişisel yüzleşmeler, karakterleri aklımıza ve kalbimize daha fazla kazıyor. Barok ruhlu bir Kuir Drama Pose. Bugüne kadar izlediğim bütün dizilerden daha cesur, daha parlak ve daha özgün.

ranini.tv
82688081_3749748_4241322423441.gif
Ara
Cevapla
Teşekkür verenler:


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping