02-08-2017, 09:00 PM

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Ben söylemiyorum sevgili okur, Can Yücel öyle söylemiş. Benim dile getiremediğim bazı şeylerle eşlik etsin istiyorum satırlarımda. Girsin aralara ve zor anı bir doz kolaylatsın.
Günün birinde, bir diziyi bu kadar çok seveceğimi söyleseler inanmazdım. Bunu ille de söylüyorum çünkü klişe dursun. Malum, severiz klişeleri, öyle söylemek icap eder. Vedaları sevmem. Zaten kim sever ki? Var mıdır bir kişi çıkıp da "Vedalara bayılıyorum!" diyebilecek? Peki bir diziyi bu kadar sevip de içinde kendinden izler bulmayan, hayatı Kiralık Aşk'la güzelleşmeyen var mı içinizde? Sağa da dönsem, sola da dönsem, daha fazla kasvete dayanamayıp arkamı dönüp gerçek hayatın içine karışsam da her yerde aynı cümle: "Kiralık Aşk bitti." Evet! Durum tespitinden öperim anneciğim, yarama tuz basıyorsun, azıcık sussak mı biraz?
Kelimelerim bitmedi sevgili okur. Çok şükür duruyorlar yerli yerinde. Yalnızca bir gerçeklikten sıyırmaya çalışıyorum sanırım kendimi. Bu satırlarda "deli" olduğumu düşünebilirsiniz, hatta lütfen düşünün de; mutlu edersiniz beni. Çünkü kendimi Roma'da Defne'siz bir hayat yaşayıp -öyle nasıl yaşanacağını bilmeyen- "Deliyim ben." cümlesini kurmaktan kaçınmayan Ömer İplikçi gibi hissetmekte bir sakınca görmüyorum. Finalden önceki son iki bölümü yorumlayamadığım gibi, final bölümünü de yorumlayamam da bu deliliğimden keza.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi, yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
Geride kalanlara baktım biraz. Yaz sıcağında esmeye başlayan, zaman zaman fırtınaya döner gibi olsa bile tekrar tekrar ılıklaşan rüzgarlar. Ayrılıkların da sevdaya dahil olması çünkü ayrılanların hâlâ sevgili olması. 'Her şey bitti.' dediğinizde bir mucizenin kapıyı çalabileceği...
Bazı vedalarda ciğerinizi de bıraksanız, hayatın kaçınılmaz sonlarından biridir bu duygu sevgili okur. Vakitli ve vakitsiz ayrılıklar vardır; ama "ayrılık" ayrılıktır işte, ötesi yok. Her ne kadar ani bir veda olsa da yaşadığımız, duyurusunu çok evvelden yapmaları, biraz olsun bu duruma hazırlanmam açısından iyiydi aslında. Bir süredir, içime sinmeyen bir çok şeyi çok da fazla umursamıyorum artık. Finale yaklaştıkça, içimde kalan sahneleri izlemek istemekte çokça haklıydım ama dediğim gibi umursamıyorum. Zaten kiralıkçı olmak da -çoğu zaman- haklı olmak değil midir? Öyledir bence de. Daha fazla güzel sahneyi hakettiğinizi düşündüğünüzde, mutlu bir hikaye izlemek istediğinizde, bazı şeylerin çok uzadığına kanaat getirdiğinizde, şahane anları çıkardığınızda bomboş sahnelerle başbaşa kaldığınızı fark ettiğinizde, en sevdiğiniz diziyi sıkılarak izlemeye başladığınızda ve bundan nefret ettiğinizde hep haklısınızdır.
Kaç haklı kişi kalkabilmiştir ekranın başından bugüne dek? Kalkamazdınız. Eğer ki öfkeniz, siteminiz, onların derdini dert edinmeniz çok sevdiğinizdense öylece oturur, önünüze koyulana tamah ederken bulurdunuz kendinizi. Kızardınız kendinize buna katlandığınız için ama sevmişsinizdir bir kere ne olursa olsun izlemeye devam ederdiniz. Günün birinde Ömer, Defne'ye bir kez daha evlenme teklifi ederken Emine Hanım'ın yüzüğü yerine alelade bir tek taşı Defne'nin parmaklarına takar; sonsuz aşklarının ilk yıldızını ararken gözleriniz sizin içinizde bir yer sızlar ama yine de gülümserdiniz. Veyahut, son kez görüştüğünüz vaktin yarısından çoğu Ömer'in baba olacağından bihaber olmasıyla geçer; "Final bölümü olmasaydı Ömer bir kaç hafta öğrenemeyecekti zaar." diye düşünür ama yine de ses etmezdiniz. Kiralık Aşk izlerken mantığınızı, beklentilerinizi ve tamamlanan olay örgülerini çoktan bir kenara koymuşdunuz zaten. Yarım kalmaya hazırdınız. Böyle sevmiştiniz çünkü. Ben böyle sevdim. Ve elbette biliyordum böyle olacağını; özlüyorum merkez!
yazıyı yazan: Dilara Pamuk
kaynak: ranini.tv

