db_mysqli.php:fetch_array: 10tr:gonderilen parametre mysqli_result olmasi gerekirken False.
tikirdat:(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:911:run_hooks)->(class_plugins.php:142:thankyoulike_postbit)->(thankyoulike.php:2190:fetch_array)->

Table 'forums164.tikirdat_g33k_thankyoulike_thankyoulike' doesn't exist

“İyi ki dediğim tek nefesimsin!” Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->

HAFTANIN SÖZÜ

"Dünyanın en yoksuI insanı, paradan başka hiçbir şeyi olmayandır." Arthur Schopenhauer


Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
“İyi ki dediğim tek nefesimsin!”
#1
44299484-5f10-4a77-a325-04e620e5f515.jpg
Geçen haftaki zorunlu aradan sonra Tatlı İntikam’a kaldığımız yerden, Pelin ve Sinan’ı öpüşürken gören dedenin kriz geçirip yere yığılmasından devam ettik. Haftalardır “Rüzgâr’ın bir hikâyesi yok!” diye feryat etmemi sonunda işitmiş olmalı ki ekip çok şükür bu bölümde boşlukları da olsa, aksıyor da olsa Rüzgâr’a bir hikâye yaratılmıştı. Geçen yorumda “Bu aşkın bir dayanağı olsa Rüzgâr’ı sevmesem de onu anlayabileceğim, şimdi hak vermek bir yana anlayamıyorum.” yazmıştım. Bölüm bu anlamda bana kapak oldu, denebilir.

Histerik Ceyda’dan sonra şimdi karşımızda biraz borderline biraz obsesif âşık biraz da karşılıksız aşk vakası Rüzgâr var. Her üçünün de psikiyatride patolojik durumlar olduğu dikkate alınırsa özetle Rüzgâr, dedesinin de belirttiği gibi ciddi boyutta hasta. Hem de öyle böyle değil ilaçla tedavisi gereken türden.

Geçmişte dede belli ki durumu çok daha ciddiye almış ve Avusturya’da tedavi olması için torununu kliniğe yatırmış ancak sonuç, yardımcısının ifadesiyle “Ustalık eserine âşık olan bir sanatçı o eseri ne kadar unutabilirse…” o kadar başarılı olmuş. Yani açıkçası tedavi işe yaramamış. Yine yardımcısıyla dedenin konuşmasından anlayabildiğim “Kendi yarattığı Sinan’a âşık olmuş”… Bu durumda daha önceki bir belirsizlik açığa çıktı. Rüzgâr, Sinan’a bu son gelişinde değil çok daha önceden tutulmuş. Rüzgârın saçı ve görünüşünden anlayabildiğim kadarıyla bu durum oldukça eski… Yani Rüzgâr, klinikten çıkınca İstanbul’a dönmüş o arada ne olduysa bir şeyler yaşanmış ve dede yine onun gitmesine izin vermiş. Kızımız Hindistan mı uzak doğu mu kim bilir nereleri gezip dolaşmış ve dede hastalanınca yine İstanbul’a gelip bu fırsatı kullanıp Sinan’ı evlilik oyununa zorlamış. Bütün bu bilgilerle açığın bir kısmı kapandı. En azından Rüzgâr, “kabullenilebilir” değil ama “anlaşılabilir” bir kimlik oldu. Bunun için de senaristlere teşekkür ediyorum gerçekten önemli bir boşluk dolduruldu çünkü.

Ve, ama, fakat…. Ne yazık ki hâlâ kafama yatmayan, daha doğrusu yerine oturtamadığım taşlar var elimde. Borderline yani sınır kişilik bozukluğunda çok önemli bir nokta vardır. Bu tip bireyler, kafalarında yarattıkları bir senaryoya göre hayali bir aşk yaşarlar. ( Rüzgâr’ın Sinan’ın da ona âşık olduğunu dedeye söylemesi tam da bu yüzden) Sevdikleri insanları aşırı yüceltirler ve ondan ayrı kalamazlar. Yalnız kalmayı becerememe bu tür bireylerin tipik özelliğidir. O hâlde Rüzgâr, Sinan’ı İstanbul’da bırakıp dünyanın diğer ucuna nasıl gitti ve aylarca belki de birkaç yıl orada Sinan’dan uzak kaldı?

a0350da5-5338-4a4a-9c85-6196adc79d99.jpgSinan benim, işte! Benim! Kimseye vermiycem tamam mı vermiyceeemmm!

Diğer soruma gelince: Dede, Rüzgâr’ın hastalığının farkında… Geçmişte bir şekilde tedavi ettirmeyi deneyecek kadar durumun vahim olduğunu görmüş. Peki, bu dede nasıl oldu da Rüzgâr’ın “Biz Sinan’la evlendik.” yalanını sorgulamadan ona inanmayı seçti? Hadi, onu da geçtim hastanede Rüzgâr’a “Sen hastasın!” diyecek kadar bilinci yerinde; o hâlde Sinan’ı yanına çağırdığında olup biteni ona anlatıp yardım istemek yerine neden “Torunum sana emanet!” gibi bir klişeyle olayı geçiştirdi. Rüzgâr’ı ikna edemediği ve edemeyeceği belliyken niye öylece bırakıp gitmeyi seçti?

Aslında bunlara cevabım var çünkü olayın uzaması gerek. Dede diziden ayrılsa da Rüzgâr kalıyor o hâlde Pelin’le Sinan’ın arasında karaçalı olarak devam edebilmesi için hikâyenin o bölümü pas geçilmeliydi. Geçildi de…

Büyük ihtimal bundan sonra diziye Rüzgâr’ın annesi girecek, anne – kız ilişkisinden geçmişin diğer boşlukları ve hastalığın kökeni ortaya çıkarılacak ve olay bu yoldan uzatılacak.

Geçen bölümlerde dile getirdiğimi bir kez daha söyleyip Rüzgârsız yerlere geçeceğim, izninizle. Olay akışının sürmesi için engellerin çıkması doğaldır ancak dizinin ritminin doğru gitmesi için engeller yinelenmemeli ve biri çözülüp diğeri devreye girmeli bana kalırsa. Rüzgâr işinin çözülmesi bence çok uzadı. Üstelik Ceyda’nın bir değişik versiyonu olarak diziye giren karakterin yarattığı sorunlar bence yersiz sündürülüyor. En büyük temennim bir an önce bu işe noktanın konulması.

Sorun elbette olacak ve olmalı da, malzememiz de bol. Artık bir başka yere elimizi atıp oradan yürüsek mi? En azından kendi adıma benim için tempo fena hâlde düşmeye başladı çünkü.
4e6f2a21-2771-4505-b612-d827350672ac.jpg
Başak ve Bülent cephesinde sular duruldu derken bu kez de Başak’ın bitmeyen evlilik planları ve yüzük kriziyle yaşananlar, ortalığı karıştırdı. Günlük sorunlarla büyük panikler yaşamaları ve bunu yaşarken de tozu dumana katmaları benim gerilen sinirlerimi gevşetip nefes aldıran yerler oluyor, ne yalan söyleyeyim. Başak’ın paniği, Bülent’in sükûnetiyle hoş bir kombin yapıyor ve en büyük kriz bir bölümde çözülüveriyor ya bayılıyorum. Pelin ve Simay’ı bile bayıltan düğün hayalleri Bülent’i ters dönmüş hamam böceğine çevirecektir muhtemelen. Şimdiden Bülent için içim sızlasa da sevgili Bülentçiğim herkes seçimini yaşar, diyorum.



Sistaların her sohbetinde aralarında bulunan Bengisu’ya gelince ne yazık ki ben böyle “küçük kadın” gibi yetiştirilen kız çocuklarını sevmiyorum ve üstelik bu mesajın da doğru olmadığını düşünüyorum. Çocuk, çocukça davransa ve bu konuda daha olumlu bir mesaj verilse keşke diyerek çok şey mi istiyorum acaba?



f6ded5b3-ac8b-4115-b8d8-0e76125000d0.jpg Allahım, niye benim olduğum her yerde metrekareye 10 deli düşüyor?



Bu bölüm Pelin ve Sinan sahnelerini, diyaloglarını çok beğendim, ben. Aşklarını en dolu dolu yaşamaları gereken zamanda, dış etmenler yüzünden bir türlü her şeyi bir yana itip mutlu olamasalar da her fırsatta kendi küçük alanlarını açıp huzuru bulmayı başarmalarını sevdim. Sinan’ın bir an bile Pelin’i ikinci plana atmadan ilgisini ve sevgisini sakınmadan sunmasını sevdim. Pelin’in Rüzgâr’la ilgili önsezilerini öteleyip bu konuda dırdıra kalkışmamasını çok sevdim.



Sinan’ın kolye hele de melek kolyesi jestini ise çok çok sevdim. Fondaki şarkıdan, bakışlara, çekime ve sahne düzenine kadar her detayı ile çok iyi planlanmış bir sekanstı. Gerçekten tebrikler…



Leyla Lydia Tuğutlu, giderek yükselen bir grafikle özellikle romantik sahnelerde bence çok iyi bir performans çıkarıyor ve ben bayılarak izliyorum.



Pelin, sonunda Bülent’in de desteğini alarak restoranın borcunu kapadı ve Sinan’a ilk yalanı bu konuda söyledi. İlerleyen bölümlerde bu yalan yüzünden ciddi krizler yaşayacağız belli ama bu durumda yapılması gerekeni yaptılar diye düşünüyorum.



Ceyda’nın restoranı basıp Pelin’e saldırdığı sahne de yine çok beğendiğim yerlerden biri. Karakterleri sevmeyebilirim ama itiraf etmeliyim ki Seren Deniz Yalçın da Büşra Develi de başarılı oyunculuklar çıkarıyorlar. Kötü karakterler, izleyiciye daima itici gelir ve öyle de olmalıdır zaten bu yüzden kötü karakter canlandırmak zordur. Tatlı İntikam bu anlamda şanslı bir dizi… Özellikle restorana girip Pelin’e saldırdığı bölümde çok iyi buldum ben Seren Deniz Yalçın’ı.



Gelecek bölümlerde Ceyda’nın parayı verenin Pelin olduğunu bir şekilde kanıtlayacağını ve büyük bir zevkle bunu Sinan’a söyleyeceğini düşünüyorum. Bu da Ceyda’nın hep istediği gibi bir krize dönüşecek sanırım.



Bölüm finalinde Pelin’in evin kapısından kaçırılışına tanık olduk. Üç ihtimalli bir soru var şimdi karşımızda. Kaçırtan Rıza’yı tehdit eden mafya mı, Ceyda mı Rüzgâr mı?



Seçenekleri değerlendirmeye geçmeden önce Sinan’a bir şey söylemeden geçemeyeceğim: Sevgili Sinan, bizim kültürümüzde bir adam bir kadını eve bıraktı mı kadın evden içeri girene kadar bekler. Kadına el sallayıp dönüp gitmez. Bi’ zahmet, Pelin içeri girene kadar beklemiş olsaydın gelecek bölüm “Pelin kaçırıldı!” diye dövünmezdin. Kaçırmaya kalkanı görür, müdahale eder, sorun doğmadan olayı çözerdin. Bilmem anlatabildim mi?



Sinan, sırtını dönüp gittiği için kızımız kaçırıldı ve şimdi işin arkasındakini çözmek de bize kaldı. Açıkçası ben Rüzgâr olacağını çok düşünmüyorum. Bu Rüzgâr’ın işine gelmez çünkü. ( eğer öldürtmeyecekse ki bu kadarı Rüzgâr için bile fazla)



Ceyda, anlık kararlar verir; plan program yapmaz. Öfkesine yenilip birini bulup kaçırtmış olabilir mi? Olabilir. Amacı Pelin’i korkutup Sinan’ı delirtmekse eğer… Ama bu da mantıklı bakınca Ceyda’ya bir şey kazandırmaz. ( Yine de onun histerik öfkesini ve önünü ardını düşünmeden davranmasını dikkate alınca Ceyda olasılığını elemiyorum)



Ben oyumu mafyadan yana kullanıyorum. Rıza’yı yıldırmak için bunu yapabilirler. Ha, bu öyküye ne katar? Benim baştan beri istediğim Sinan’ın Pelin’i kaybetme korkusu yaşamasıydı; bu iş, daha birbirlerine açılmadan gerçekleşse onu sağlardı. Şimdi buna gerek yok ama çok önemli bir artı getirir. Pelin’i Sinan bulursa Rıza’nın hatta Süheyla’nın gözünde değer kazanır.



(Süheyla snopundan çok ümitli değilim gerçi ama) Rıza – Sinan ilişkisi yoluna girer. Bir de bir süreliğine Rüzgâr geri plana itilir.


Benim tercihim tam da bu nedenle mafya tarafından kaçırılmış bir Pelin. Haftaya kadar sabırla bekleyip göreceğiz.

kaynak: ranini.tv
82688081_3749748_4241322423441.gif
Ara
Cevapla
Teşekkür verenler:


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping