db_mysqli.php:fetch_array: 10tr:gonderilen parametre mysqli_result olmasi gerekirken False.
tikirdat:(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:911:run_hooks)->(class_plugins.php:142:thankyoulike_postbit)->(thankyoulike.php:2190:fetch_array)->

Table 'forums164.tikirdat_g33k_thankyoulike_thankyoulike' doesn't exist

Kiralık Aşk'ın Elli Tonu Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->

HAFTANIN SÖZÜ

"Dünyanın en yoksuI insanı, paradan başka hiçbir şeyi olmayandır." Arthur Schopenhauer


Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Kiralık Aşk'ın Elli Tonu
#1
df50dc2c-441a-4b3f-8804-d49012c3961f.jpg
“Sevgili Fikret,

Mektubun elime ancak ulaştı. Klasik şeyleri severim bilirsin ama bulunduğumuz yüzyıla ve şartlara bakınca mektup yazmış olmanı biraz komik buldum. Bunca hayal kırıklığına rağmen beni güldürdün. Güldüren kadınlara bayılırım ;) Ama yine de hemen heveslenme, odandaki bir dolap olup kalem tutan o güzel (?) ellerini görmek niyetinde değilim henüz.

Bilmem hatırlar mısın (hatırladığından eminim, neticede her dişi kişi gibi bana aşık oldun ;) ) seninle Cihangir tepesindeki konuşmamızda “Sen benim için çok değerli bir arkadaşsın” demiştim ya da bunun gibi bir şeydi tam hatırlamıyorum. Ama bunun koca bir yalan olduğu konusunda seni temin edebilirim.

Şimdi bakıyorum da etrafımdaki herkesten ziyade gerçek olan bir tek senmişsin. Yalanlar deryasında beni boğmaya çalışan herkesten senin bana uzattığın el sayesinde kurtuldum. O can yakan mavi gözlerinin boş sandığım her bakışı şimdi zihnimde tüm berraklığıyla yerini dolduruyor işte.

Mektubunu okur okumaz Defne’yi terk ettim. Gerçi hemen olmadı bu zira kargacık burgacık yazın ile ne anlatmak istediğini anlayabilmek için üç dört defa üzerinden geçmek zorunda kaldım. Yine olmadı, her zamanki eczacıma gittim. Sağ olsun o okuyuverdi ve oturup beraber ağladık.

Ah Fikret… Sen ne kadar fedakar, ne kadar iyi bir insanmışsın. İçten içe iyi olanın hep sen olduğunu biliyordum zaten ama bundan hiç şüphem kalmadı artık. Sırf Defne’ye yardım edebilmek için girdiğin borçlar falan... Dünya’da senin gibi insanların var olduğunu bilmek bana bütün bu çirkinliğe katlanabilmek için güç veriyor. Özellikle de sen. Hep sen…

Daha genç bir çocukken elimden Simurg’un ile nasıl tutup beni havalandırdıysan işte şimdi de basit bir mektubunla yapıyorsun bunu. Keşke daha erken farkına varsaymışım, keşke bana duygularını itiraf ettiğinde elinden tutsaymışım. Şimdi hepsi şiş gibi ciğerime saplanan buruk hatıralar olarak raftalar.

Neden telefonla aramak ya da yüz yüze konuşmak yerine ben de mektupla cevap veriyorum sana, inan bilmiyorum. Seni pencereden atlamak üzere gördüğüm o ilk anda aslında her şeyi biliyordum. Sen dün nasıl geçmişimdinsen bugün de benim geleceğimsin artık Fikret… Ömer'in Fikret'i...

"Bütün bunlar rüya mı Allah'ım?" dediğini duyar gibiyim. Rüya değil Fikret'im... Biz hiç uyanmayacağımız düşlere yaşıyoruz artık. 

Diyeceğimi sanıyorsan çok yanılıyorsun.

Seni o ilk gördüğüm an var ya o ilk an, seni bir güzel camdan aşağı itip, bir daha buralara ayak basamaz hale getirmeliydim. Lakin beyefendi kişiliğim önümde set oldu. Kadına şiddete her daim karşı olan beni hiddet içerisinde bırakıyorsun Fikret. Geldin bir sürü Defne ile aramı bozdun zaten. Bir yığın trip yedim senin yüzünden. İstenmediğin halde inatla hala umut dileniyorsun. Dilenme Fikret, dilenme. 

Mektubunda yazanlarla da ilgileneceğim ama senin tahmin ettiğin şekilde değil. Umut ettiğin mi demeliydim yoksa?

Lütfen bir daha yazma. Hadeee!

Ömer, İplikçi olan.”


Kafayı yedim, hem de peynir ekmekle. Fikret’ten artık kusacağım geldi çünkü. Yaka silkerken boğulup kalacağım bir köşede. Her şeyi anlattığı bir mektubu Ömer’e yollayarak sahiden ne yapmak istediği konusunda en ufak bir fikrim yok sevgili Kiralık Aşk ailesi. Fikret’in aynı İz gibi sessiz sedasız gideceğini düşünerek ne büyük yanılmışım ben!

Bir de marifetmiş gibi Defne’yi arayışı yok mu, alıp kafasını o asansörün düğmelerine çarpasım geldi. Gerçi iyi de oldu haber verdiği, sağ olsun ilk kez bir işe yaradı da başladığı günden beri hayatın her rengini istisnasız sofralarımıza meze etmiş Kiralık Aşk’ın çok değişik bir tonunu yakaladık: Belirsizlik. İlk defa sonrasında ne olacağını kestiremiyorum. Elli ihtimale bölündüm sanki.

Bu vesileyle uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yapıyor ve kendimi Defne’nin yerine koyuyorum. Ay o çalanlar ne çanları? Çanlar kimin için çalıyor sayın Defne Topal? Ömer ve senin için mi?

Hikayenin çarşaf gibi durgun durgun ahenkle salınışına katılmak istenen ekşından ötürü Defne’nin gereksiz Fikret Gallo’nun gereksiz mektubunu öğrenmesi dolayısıyla Ömer’i, evi satın almasını bahane ederek terk edeceğini düşünüyorum. Nasıl olsa o beni terk edecek deyip önce davranmak isteyebilir. İhtimaller söz konusu olunca Defne’nin ne kadar çılgınlaşabileceğini hepimiz biliyoruz neticede. 

Olayların akışında nasıl bir hal alacağını durup izlemek böylesi bir durum için daha iyi olabilir belki. Tabii olayların tam merkezinde yaşayan bir insana, şunu şöyle yap bunu böyle diye söylemek kolay. Defne’nin yüreği kuş gibi çırpınıyor şimdi. Çaresiz, eli kolu bağlı. Mektubu bulup yok mu etmeli yoksa “artık ne olacaksa olmalı” mı? Gidip “Sen benden habersiz hayatımı nasıl satın alırsın?” diye Ömer’de  camı çerçeveyi indirmeli mi yoksa? Ay bu da çok Yeşilçamvari oldu ama neyse…

7ee58fbe-ff91-4ddf-8eed-70949fa3ce8d.jpg
Ömer: Anlat verenine kurban olduğum...

Ömer’in oyunu öğrenince ne yapacağını kestirmek eskisinden de güç artık. Defne’den habersiz evini almış olmaktan bir hayli rahatsızdı, çünkü kendisine yapılsa çok öfkelenirdi. Ah Ömer’im bir bilsen sana senin arkandan neler yapıldı! Belki böyle söylemek biraz ayıp olacak ama sonuçta Defne de onun için habersiz satın alınmış bir eş değil miydi? İşte bu yüzden geçen hafta Ömer’in oyunu öğrenirse hiç umuruna katmayacağını düşündüğümü söylerken de ne kadar yanıldığımın farkına vardım. Gönül ister ki bu Kiralık Aşk oyununun faturası sadece Neriman’a kesilsin, Defne tereyağındaki bir kılmışçasına sıyrılsın gitsin ama kısmet tabii bu işler…

43d260ba-33c0-4676-be77-dbb21c9f5ce7.jpg
"10 adımda sevdiğiniz beyi söylediğiniz yalanlara inandırma" mı, hmm...

Şimdiiiiii özetle şöyle hissediyorum ben;

Bana soracak olursanız bu bölüm, finali hariç vasatın belki bir tık üzerindeydi. Defne ve Ömer’in bir araya geldikleri her an “vuslat” sinyallerinin atmosfere yayılmasından BIKTIM. Allah’tan arada bir kitap falan okuyorlar da gözümüz gönlümüz açılıyor. Cilveleşsinler efenim ona bir şey dediğim yok, sadece çok fazla olmasına lüzum yok bence. Arada gündelik birkaç basit bir şey daha yapsalar bu kadar göze batmayacağını düşünüyorum.
SinYas’cı falan da değilim ben artık. Sinan'ın Yasemin'e yaptığı o müthiş kabalıktan sonra SuDen çifti yeni favorim oldu. Deniz Tranba’nın aşık olunca böyle bir beyefendi olacağını az çok tahmin edebiliyordum ama gerçeklenince daha bir tadından yenmez oldu. Aşık olduğu kişinin Sude olması biraz gıcık bir durum ama olsun, çok yakıştılar, çok da güzel oldular, baya iyi oldular yani! Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim fark etmedim sanmayın, sankim Defne ve Ömer'in paralel bir evrendeki yansıması gibiydiler. Sarhoş hamfendiyi yatağa yatırıp üstünü örtmeler, ayakkabılarını çıkarmalar, saçını okşamalar falan... Ağlamıyorum gözüme "ilişki" kaçtı :(
Ağlamaktan söz etmişken, İsmail’in çektiği acının yersiz olduğunu düşünüyorum. Gereksiz demeye elim varmadı sonuçta o bizim İso’muz da ne bileyim zaten yeterince dram vardı bu bölümde, bir de İso’nunkine hiç lüzum yoktu sanki. Ha üzülmedim mi, üzüldüm hem de çok. Ama netçen be İso, hayat işte. Kimi yaralar kabuk bağlar, kimi yaralar da zamanla su yüzüne çıkar işte böyle…
Su yüzüne çıkanlarda bu hafta, daha öncede değindiğim gibi bir de ev meselesi vardı bildiğiniz üzere. Bundan mütevellit Nihan- Ömer yemek sahnesi çok güzeldi. Nihan doğallıkta Nirvana’ydı her zamanki gibi, iyi ki de öyleydi. Şükrü Abi’ye her şeyi anlatmış olmasına biraz bozuldum gerçi ama affedemeyeceğim bir şey değil. Ben evi Hulusi Dede alsa çok daha güzel olurdu diye düşünüyordum ama sonuçta o da İplikçi bu da İplikçi. Kabulümdür.
Ben kabul ettim etmesine de, bakalım Defne ne yapacak?
Haftaya görüşmek üzere efenim, kendinize iyi bakın…


ranini.tv
82688081_3749748_4241322423441.gif
Ara
Cevapla
Teşekkür verenler:


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping