db_mysqli.php:fetch_array: 10tr:gonderilen parametre mysqli_result olmasi gerekirken False.
tikirdat:(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:911:run_hooks)->(class_plugins.php:142:thankyoulike_postbit)->(thankyoulike.php:2190:fetch_array)->

Table 'forums164.tikirdat_g33k_thankyoulike_thankyoulike' doesn't exist

Kiralık Aşk: Papatya gibisin... Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1133:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->

HAFTANIN SÖZÜ

"Dünyanın en yoksuI insanı, paradan başka hiçbir şeyi olmayandır." Arthur Schopenhauer


Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Kiralık Aşk: Papatya gibisin...
#1
3bb5ed38-0936-4a65-bc6a-8a1dc4eebeb3.jpg
En sevdiğim çiçektir papatya... Nedense, bütün çiçeklerin arasından en çok o kırları hatırlatır ve hepsinden daha masum, daha narin gelir bana. Tıpkı Ömer'in söylediği gibi... Defne gibi...
"Sen benim hayatımın aydınlık tarafısın. Huzur veren tarafısın. Hep kaçıp saklanmak istediğim yersin. Bana iyi gelen..." Bölümün en güzel sahnelerinden biriydi bu. Okuyanlarınız olmuştur. Kısa bir süre önce "Bir Ömer İplikçi" analizi başlıklı bir yazı yazmıştım. Orada demiştim ki: "Şimdi dönelim geçmişe... Çok güzel bir ev burası, çok sıcak… Böyle şeye benziyor gibi... Sana! Senin hiç göstermediğin yüzüne… O şehirdeki şıkır şıkır ev sert, soğuk Ömer, burası da benim tanıdığım Ömer sanki." Evet, iki Ömer var arkadaşlar. Biri sert, soğuk, çelik gibi, buz şelalesi, büst Ömer; diğeri sıcak, sevecen, merhametli, çok güzel seven Ömer… Dizimiz başladığından beri bu iki Ömer birbiriyle savaş halinde." 
Ömer'in bu bölüm Defne'ye söylediklerinden sonra da iyice inandım ki doğru bir analiz yapmışım. Ömer'in bir aydınlık tarafı -ki orada Defne'si ile beraber- bir de karanlık tarafı var. "Papatya gibiydin. Öylesine sade, narin, çekingen..." dediği Defne'sini o karanlık tarafa sokmayı hiç istemiyor. Olabildiğince de uzak tutuyor sanki. O yüzden Defne sorduğunda hiçbir şey söylemiyor, bir açıklama yapmıyor. Kendisi bir strateji dehası olduğundan ve suskun suskun zaferini karşıladığından sonucu söylüyor sadece "o defile olmayacak". Aslında bunu da böbürlenmek amacıyla değil, Defne'nin daha çok üzülmesini önlemek amacıyla söylüyor. Biraz "Ömer’ce" bir yaklaşım tabii ki^^
Aslında Defne'nin de iki yanı var. Masum, narin, sevilmeye aç, merhametli bir yanı; haksızlık karşısında pantere dönen, sevdiği adama elma gönderecek kadar gözü kara meydan okuyan bir diğer yanı... "Bir yanı açmak için can atarken, bir yanı da solmaktan korkan bir papatya gibi". Sevilmeye o kadar aç ki ve Ömer'i o kadar seviyor ki onu kaybedecek diye ödü kopuyor. O yüzden, Ömer "Passionis'e geçmeni istiyorum" dediğinde, "bu vefasızlık olur, ama ben seni üzmem" diyor ya da Ömer'in kafasının bozukluğunu kendine bağlayıp sıkıldığını düşünüyor. Ömer'i o kadar seviyor ki "tüm bilinmezliğine rağmen tek bir sarılmanla tekrar diriliyorum, yuvama dönüyorum." diyor mesela. Tüm bilinmezliğine rağmen... Ömer'in karanlık tarafı... 
Peki, biz bundan sonra Ömer'in hangi tarafını daha çok göreceğiz? Bu bölümde hem de bir kaç kere bu sorunun cevabını duyduk aslında. Cevaplar Ömer'den gelsin. "Kimin ne istediği, nerede durduğu belli", "Ben eminim durduğumuz yerden", "Bence artık yaşananları düşünmeyelim. Yarım kalanları, hayalleri, güzel şeyleri düşünelim mesela", "Eminsin di mi aklında bir soru yok" diye soran Sinan'a verdiği cevap da son nokta aslında. "Vardı, ama ben bir tercih yaptım." Aydınlık tarafı seçen Ömer İplikçi candır.
Bölümde beni hayal kırıklığına uğratan şeylerden biri bittiği yerden başlamamasıydı. Bundan önceki yazımda da belirtmiştim. Ömer bu sefer Defne'yi dinleyecekti, ama aralarında nasıl bir konuşma geçtiğini keşke biz de izleyebilseydik. Defne Ömer'e ne demişti? Ömer nasıl karşılık vermişti? Aralarında nasıl bir duygu yoğunluğu oluşmuştu? Evlilik kararını nasıl almışlardı? Keşke bu sahneleri onlarla paylaşabilseydik. Amaaa... Ben Meriç Acemi'yi birazcık çözdüysem; benim bildiğim Meriç Acemi bize bu sahneleri izletir. İnanıyorum yeri ve zamanı geldiğinde biz o sahneleri izleyeceğiz. 
Yeşilçam filmlerinde hep bir kötü kadın karakteri olurdu. Filmin masum karakterine oyunlar oynayan, onu hep zor duruma düşmesi için zorlayan. Genelde de bu rolleri Aliye Rona ya da Suzan Avcı canlandırırdı. Filmin sonunda kaybeden taraf hep onlar olurdu ama. Bu bölümdeki Neriman bana onları çağrıştırdı. "Nasıl bir araya getirdiysem öyle de ayırırım" diyerek yüreğimize bir koca bir kayayı oturtuverdi, ama biliyor musunuz Defne ile Ömer'i bir araya getiren Neriman değil aslında. Defne çok önceden seçilmişti zaten. Ömer'in beynine ve kalbine de işlenmişti. Bence onları bir araya getiren Ömer'in annesiydi. Hiç görmediği Defne'yi Ömer henüz küçücük bir çocukken onun ruhuna işledi. Yani Ömer, Defne'yi daha tanımadan sevdi. 
Anlaşılıyor ki kızı Sude'de aynı annesine çekmiş. Hiç yalan söylememek ve güvenilir olmak hiç bu kadar kötü algılanmamıştı be Sude! İnsan bazen, bazı durumlarda eğilip bükülebilmeli. Hep öyle dimdik duracağım derken bir gün çat diye kırılıverirsin. O kırıklarını toplamak da çok uzun zaman alabilir. Yine de Sude'ye olan bütün kızgınlığıma rağmen hala umudum var. Evet, ben iflah olmaz bir Polyanna'yım. Hala Eymen'in Sude'yi iyileştireceğini, değiştireceğini ve dönüştüreceğini düşünüyorum. Defne'nin dediği gibi "bir de içeriden bakmasını" sağlayacağını...

-Defne'nin evleneceğini söylediği zamanki Nihan ve Serdar'la birlikte sevinç anlarını çok sevdim.

-Her aile büyüğünün kızını doğru, düzgün, iyi karakterli ve zengin bir adamla evlenmesini istemesinin doğal olduğunu bildiğimden Türkan hanımın göbekler atmasını da çok doğal ve samimi buldum.

-Amaaaa.... Nihan'ın yemekteki hallerine, sürekli "hamileyim" serzenişlerine, tüm ailenin arabadaki ve sofradaki aşağılanmış hallerine uyuz oldum. Defne ile Ömer'in gece ile gündüz gibi olduğunu biliyoruz, ama onlar kendilerine ortak bir yol buldular ve o yolda yürüyorlar. Aileler arasındaki statü farkının bu kadar gözümüze sokulması, birinin bu kadar snob diğerinin ise görgüsüz yansıtılması hiç hoşuma gitmedi. 

-Necmi'nin Ömer'in ailesindeki baba figürüne en yakın insan olarak daha etkili olmasını beklerdim. Evet, o ailede Ömer'in evlenmesine hem de Defne ile evlenmesine gerçekten sevinen tek insan Necmi, ama onun bu suya sabuna dokunmaz halleri beni çok rahatsız ediyor. Kendisinden daha çok şey bekliyorum. 

-Yasemin, durduğun o yer yer değil. Zemin altından kayıp gidiverecek haberin olsun. Düşerken seni tutacak insan da şimdiden belli. Sinan... 

-Koray için yolu sonu mu göründü nedir? Kabul edelim bu sefer hak etti. Herkesin duracağı tarafı iyi seçmesi gerekiyor.

-Deniz'in yavaş yavaş kendini batıracağını fragman yorumumda söylemiştim. Hırs, iş hayatı için iyi bir şeydir, ama aklın önüne geçtiğinde kör edebilir. Sonunun geldiğini hissediyorum Deniz Tranba. Giderken sessiz sakin gitmeyeceksin tabii ki, ama o beklenen yıkımı da gerçekleştiremeyeceksin!

Gelelim Ömer ve Gallo'ya. Twitter'daki konuşmalarımızda yazmıştım. Ömer, hakkında hiç iyi şeyler düşünmediği Gallo'yu tanıdıkça kendine ne kadar benzediğini fark etti. Ömer, kendine bu kadar benzeyen biriyle ilk kez karşılaşıyor. Ondandır ki Gallo'ya bu kadar çabuk güvendi. Bu kadar güvendiği için de Gallo'nun verdiği sözden cayması onu bu kadar etkiledi. Tecrübe ile sabittir ki birbirine bu kadar benzeyen insanlar sevgili olamazlar. Ancak, iş hayatında muhteşem işler çıkarabilecekleri iki iyi ortak ya da iki iyi dost olurlar ki Ömer'de "seninle arkadaş olabileceğimizi düşünüyordum" diyerek bu durumu açıklığa kavuşturdu sanırım. Hala Ömer'le Gallo arasında bir şey olacağını düşünüyorsanız Ömer'in bölüm sonunda Defne'ye söylediklerini bir daha izlemenizi öneririm. Gallo'nun da her ne kadar Ömer'den etkilense de Defne'yi öğrendiğinde gerekeni yapacağını biliyorum. Bize anlattıkları Gallo böyle yapar çünkü ve bu Gallo'yu bize boşuna anlatmadılar. Ve oğlak zamanı... Derler ki oğlak eti çok lezzetlidir, ama ona o lezzeti veren çok uzun süre, ağır ağır odun ateşinde pişmesidir. İyi dostluklar da zamanla, ağır ağır pişerek kıvamına gelir.

Ve cemre... Baharın, yenilenmenin, uyanışın, yeni başlangıçların simgesi… Cemre, Arapça'da kor anlamına gelirmiş. Tasavvuftaki kor ve ateş, temizlenmeyi ve yeniden doğuşu temsil eden ateş, aşk kavramının yakıcılığıyla da yakından ilgiliymiş.* E yanalım artık madem^^ Lütfen artık yanalım!

Dizimizin bilge kişisi olarak nitelediğim Sadri Usta bu bölümde de bilgeliğini konuşturdu. "Büyüdük diyince büyümüyor insan. Sorumluluk alması lazım insanın… Yani sert rüzgârlara maruz kalacaksın, eğileceksin, büküleceksin. Ondan sonra hayattaki yerini belirliyorsun. Önemli olan hayatın içindeki yıllarımız değil ki yılların içindeki hayatımız. Yani zamanın hiç önemi yok. Kimisi 50 sene de geçse hiç kabul etmez, istemez büyümeyi; kimisi de 1 yıla bütün o ömrün ihtişamını sığdırabilir. Sanki izlediğimiz 37 bölümün özeti gibi değil mi bu sözler? İzlerken biz de büyümedik mi? 

Sevgili Salih Tahir şöyle yazmış: "İstiyorsun ki hayatta hep güzel şeyler olsun. Gel gör ki çizilemiyor bir Mona Lisa sadece açık renklerle..." Kiralık Aşk'taki her karakter ayrı bir renk… Kimi koyu, kimi ise açık… Bu renklerin karışımı resmin bütününe ulaştıracak bizi. O yüzden her renk olmalı. Olmazsa resmi bitmiş olarak görmek de mümkün olmaz, ama yine de bazı renkler daha çok kullanılırsa resim çok daha güzel olur hani^^ Bizim de hayatımız daha çok renklenir sanki…

Emeği geçen herkesin zamanına, eline, yüreğine sağlık…

Cemal Süreya ile bitirelim yazıyı… “Hayat kısa kuşlar uçuyor…” Hayatı kaçırmayın:)

Sevgiyle…

 
*vikipedia.org’dan alınmıştır.
82688081_3749748_4241322423441.gif
Ara
Cevapla
Teşekkür verenler:


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping