İslâm Hukuku İlâhîdir
İlâhî, Arapça bir tabir olarak, ilâha
nisbet anlamını taşır. Buna göre "İslâm hukuku ilâhîdir" demek, hukukun
Allah'a nisbet edilmesi demektir. Halbuki hemen herkesin bildiği gibi,
İslâm hukuku içinde ayet ve hadislere dayanılarak elde edilen beşerî
bilgiler, ilâhî asıllara oranla çok daha fazladır. Bu açıdan "İslâm
hukuku ilâhîdir" demek uç bir değerlendirme olarak kabul edilebilir.
Fakat bizim bundan kastımız, İslâm hukukunun dayanmış olduğu asıllar ve
hedefleri itibarıyla ilâhî oluşudur. Bu bir anlamda beşerî çabalar
sonucu elde edilen bilgilerin de ilâhîlik vasfıyla nitelendirilmesini
netice verir. Ayrıca beşerî bilgiyi elde etmede kullanılan metodoloji de
ilâhî kaynaklara dayanmaktadır. Bizim usul-u fıkıh dediğimiz ilim dalı
içinde ortaya konan kaideler genelde ayet ve hadislere dayanarak elde
edilmiştir. Bilgi üretme mevkiinde bulunan insanların sıradan insanlar
olmadığı ve olamayacağı da onun ilâhîlik vasfına katkı yapan unsurlar
arasındadır. Literatürde müçtehid adı verilen bu kişilerin gerek ilmî
alanda, gerekse şahsiyeti itibarıyla çeşitli vasıflara haiz olması
gerekmektedir. Netice itibarıyla gerek kaynaklar, gerek metodoloji ve
gerekse bilgi üretme konumunda bulunan insanlarda aranan vasıflar, İslâm
hukukunun bütününe ilâhîlik vasfı kazandıran faktörlerdir.
Buna
rağmen "İslâm hukuku ilâhîdir" yargısının objektif olmadığını, aksine
sübjektif bir değerlendirme olduğunu ifade edelim. Yalnız bu, İslâm
hukuku kendi sınırları içinde mütalâa edildiğinde geçerlidir. Bu mesele,
İslâm hukukunun sair beşerî hukuk sistemleriyle mukayesesinde ele
alınacak olursa, onun ilâhî olduğundan hiç şüphe yoktur.
alıntıdır
İlâhî, Arapça bir tabir olarak, ilâha
nisbet anlamını taşır. Buna göre "İslâm hukuku ilâhîdir" demek, hukukun
Allah'a nisbet edilmesi demektir. Halbuki hemen herkesin bildiği gibi,
İslâm hukuku içinde ayet ve hadislere dayanılarak elde edilen beşerî
bilgiler, ilâhî asıllara oranla çok daha fazladır. Bu açıdan "İslâm
hukuku ilâhîdir" demek uç bir değerlendirme olarak kabul edilebilir.
Fakat bizim bundan kastımız, İslâm hukukunun dayanmış olduğu asıllar ve
hedefleri itibarıyla ilâhî oluşudur. Bu bir anlamda beşerî çabalar
sonucu elde edilen bilgilerin de ilâhîlik vasfıyla nitelendirilmesini
netice verir. Ayrıca beşerî bilgiyi elde etmede kullanılan metodoloji de
ilâhî kaynaklara dayanmaktadır. Bizim usul-u fıkıh dediğimiz ilim dalı
içinde ortaya konan kaideler genelde ayet ve hadislere dayanarak elde
edilmiştir. Bilgi üretme mevkiinde bulunan insanların sıradan insanlar
olmadığı ve olamayacağı da onun ilâhîlik vasfına katkı yapan unsurlar
arasındadır. Literatürde müçtehid adı verilen bu kişilerin gerek ilmî
alanda, gerekse şahsiyeti itibarıyla çeşitli vasıflara haiz olması
gerekmektedir. Netice itibarıyla gerek kaynaklar, gerek metodoloji ve
gerekse bilgi üretme konumunda bulunan insanlarda aranan vasıflar, İslâm
hukukunun bütününe ilâhîlik vasfı kazandıran faktörlerdir.
Buna
rağmen "İslâm hukuku ilâhîdir" yargısının objektif olmadığını, aksine
sübjektif bir değerlendirme olduğunu ifade edelim. Yalnız bu, İslâm
hukuku kendi sınırları içinde mütalâa edildiğinde geçerlidir. Bu mesele,
İslâm hukukunun sair beşerî hukuk sistemleriyle mukayesesinde ele
alınacak olursa, onun ilâhî olduğundan hiç şüphe yoktur.
alıntıdır